Sinema Dizi

Uyanış: Büyük Selçuklu 33. Bölüm 2. Fragman



——

#UyanışBüyükSelçuklu Sosyal Medya Hesapları:

Resmi Facebook Sayfası:
Resmi Twitter Sayfası:
Resmi Instagram Sayfası:

——-

#TRT1 Sosyal Medya Hesapları:

Resmi Facebook Sayfası:
Resmi Twitter Sayfası:
Resmi Instagram Sayfası:

869006 Kişi Okudu    –    23497 Kişi Beğendi Sende Beğen Yorum Yap

#Uyanış #Büyük #Selçuklu #Bölüm #Fragman

*

İlgili Makaleler

24 Yorum

  1. Dizi bence bitmeyecek yani konu devam edecek çünkü Gürkan uygun(hasan sabbah) bi röportajında Alamut Kalesi sahnelerinin gelecek sezon çekileceğini söylemişti.

  2. İSTİĞFAR

     

    “Kul, bir hata ettiği zaman kalbine (siyah) bir nokta konulur. Eğer o hatayı bırakır ve istiğfar ederse kalbi cilalanır (o siyah nokta silinir). Eğer günaha devam ederse noktalar artırılır. Hatta bu noktalar onun kalbini tamamen istila eder. Bu Allahü Tealanın kitabında zikrettiği “Ran” (pas)dır. (Onların kazandığı günahlar kalplerinin üzerine pas olmuştur. Mutaffifin: 14)” (Tirmizi, Nesei, İbn Mace, İbn Hibban, Hakim)

    Bakırın pası gibi kalplerinde pası vardır. Onun cilası ise istiğfardır. (Beyhaki)

    4. RABITA-YI MEVT

    Lezzetleri kesip, tahrip edeni, (yani ölümü) çok zikrediniz. (İbn Mace, Tirmizi)

                Vaiz olarak ölüm yeter, zenginlik olarak da yakin (içinde şüphe olmayan, güçlü iman) yeter. (Taberani )

    Akıllı, zeki olan kişi nefsini hesaba çekip, ölümden sonrası için çalışan, amel eden kimsedir. Aciz ise, nefsinin hevasına tabi olup, Allahdan bir takım (boş) temennilerde bulunan kimsedir. (İbn Mace, Tirmizi)

    ÜSTAD Bediüzzaman şöyle der: İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, Rabıta-i Mevttir. Evet ihlâsı zedileyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel olduğu gibi; riyadan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, râbıta-i mevttir. Yâni: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desîselerinden kurtulmaktır. Evet ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur'an-ı Hakîm'in  كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ اْلمَوْتِ { اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ gibi Âyetlerinden aldığı dersle, râbıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o râbıta ile izale etmişler.

    GÖZE HAKİM OLMA

    Görmediğimiz işitmediğimiz bir şey bizi etkilemez. Kur’an’da şöyle buyrulur:

    (Resulüm!) Mümin erkeklere söyle: Gözlerini haramdan çeksinler ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temizdir. Şüphe yok ki Allah onların yaptıklarından haberdardır. Nur: 30

    “Bir kadının güzelliklerini görüp, sonra bakışlarını ondan çeviren hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah (bundan dolayı) onun için kalbinde tatlılığını hissedeceği bir ibadet (sevabı) yaratmış olmasın.” (Ahmed, Taberani)

    Kudsi bir hadisde şöyle buyrulmuştur: “(Harama) bakma şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim benden korktuğundan dolayı onu terk ederse, o günahın yerini iman ile değiştiririm ki, onun tatlılığını kalbinde hisseder”. (Taberani, Hakim )

    Üstad Bediüzzaman şöyle der: Suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasıl ki, merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrip eder. Öyle de, ölmüş kadınların suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine hevesperverâne bakmak, derinden derine hissiyât-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrip eder. (25. sözden.)

    LEZZET VE ELEM

    Lezzet ve elem.

    Zehirli bir balı yer misiniz?

    Zehirli bal insana önce lezzet, sonra da elem verir. Üstad Bediüzzaman günahlardaki lezzeti zehirli bala benzetir. Günahlarda önce insana lezzet verir, ama daha sonra elemiyle insanı perişan eder.

    ŞEFKAT TOKATLARICEZA

    Bir veli zikir çekmeden önce odun toplar, sonra zikre başlarmış. Kendisine tembellik geldiğinde de o odunlarla kendini dövermiş.

          Günah işlediğinizde kendinize ceza verin. Mesela deyin ki eğer şöyle yaparsam 3 gün oruç tutacağım.

    İKNA ve KÖR SAĞIR ŞAHIS

    Kör ve sağır bir insana bir şey anlatmanız, ikna etmeniz mümkün müdür?

    Fakat bazan olur ki, nefs-i emmâre, ya levvâmeye veya mutmainneye inkılâp eder, fakat silâhlarını ve cihâzâtını âsâba devreder. Âsab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmâre çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmâreden şekvâ etmişler. Kalbleri gayet selim ve münevver iken, emrâz-ı kalbden vâveylâ etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmâre değil, belki âsâba devredilen nefs-i emmârenin vazifesidir. Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir.

    İnşaallah, aziz kardeşim, size hücum eden nefsiniz ve emrâz-ı kalbiniz değil, belki mücahedenin devamı için beşeriyet itibarıyla âsâba intikal eden ve terakkiyât-ı daimîye sebebiyet veren, dediğimiz gibi bir hâlettir.

     

    Üçüncü mesele: Bir kardeşimiz, kusurunu görmediği münasebetiyle, onu ikaz için yazılmış ince bir meseledir. Belki size faydası olur, diye yazdık.

                Bir zaman, evliya-yı azîmeden, nefs-i emmâresinden kurtulanlardan birkaç zattan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmâreden şekvâlarını gördüm. Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmârenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve âsab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmârenin son tahassungâhı bulunan ve nefs-i emmâreyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi âhir ömre kadar devam ettiren bir mânevî nefs-i emmâreyi gördüm. Ve anladım ki, o mübarek zatlar, hakikî nefs-i emmâreden değil, belki mecazî bir nefs-i emmâreden şekvâ etmişler. Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbanî dahi bu mecazî nefs-i emmâreden haber veriyor.

    Bu ikinci nefs-i emmârede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki onlarla ıslah olsun ve kusurunu anlasın. Yalnız tokatlar ve elemlerle nefret edip, veya tam bir fedailiğe her hissini maksadına feda etsin. Ve Risale-i Nur'un erkânları gibi, herşeyini, enaniyetini bıraksın. Bu acip asırda dehşetli bir aşılamak ve şırıngayla hem hakikî, hem mecazî iki nefs-i emmâre ittifak edip öyle seyyiata, öyle günahlara severek giriyor. Kâinatı hiddete getiriyor. Hattâ kendim, bir dakika zarfında, yirmi paralık bir sıkıntıyla, altmış liralık bir haseneye tercih etmeye çalıştım.

    Hem on dakika zarfında, büyük bir mücahede-i mânevîde, benim cephemde, kırk ikilik bir top gibi düşmanlarıma atıp yol açtığı halde, o iki nefs-i emmârenin, muvakkat bir gaflet fırsatında, hodgâmlık ve meyl-i tefevvuk gibi gayet zulümlü ve zulümatlı hissiyle, büyük bir şükür ve teşekkür yerine, "Niçin ben atmadım?" diye, en çirkin bir riya ve rekabet damarını hissettim. Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, Risale-i Nur ve bilhassa İhlâs Risaleleri, o iki nefsin bütün desâisini izale ve onların açtığı yaraları tedavi ettiği gibi, o bir dakika ve on dakikadaki hâletleri birden izale etti. Ve mânevî bir istiğfar olan kusurumu bildim. O hatânın muaccel cezası olan içindeki elemden ve azaptan kurtuldum.

    Kastamonu Lâhikası – Mektup No: 150 – s.1661, 1660

  3. NEFİS TERBİYESİ 2

    Disiplinli bir ordu zaferi kazanmanın en mühim unsurudur. Kalp latife ve azalardan ibaret olan ordusunu disiplin altına almadığı takdirde, Nefsin ordusu karşısında mağlup düşer. Bütün ibadetlerin temelinde insanı disiplin etme gayesi vardır.Nasıl eski zamanlarda bir kale muhasara edilir ve kale ahalisinin açlık ve susuzluktan teslim olması temin edilirse, Kalp askerleriyle Nefsi ve askerlerini muhasara altına alıp onu teslime mecbur edebilir. Ama bu muhasarada dikkatli olunmaz ise, gizli yollardan kaleye yiyecek içecek temin edilirse veya bir kısım askerler hainlik ederse bu muhasaradan netice alınamaz. Nefsi muhasara altına almak, onu arzularından, şehvetlerden, günahlardan uzak tutmakla ve riyazetle temin edilir.Allahın insan vücuduna yerleştirdiği her duygunun, latifenin bir hikmeti ve faydası vardır. Kötü haslet zannedilen duygular zatları itibarıyla kötü değillerdir. Nefis onları kötü yolda kullandığı zaman kötü, kalb hayırlı işlerde kullanırsa iyi olurlar. Kalbin ve aklın nefse tabi olan duyguları ikna ederek, kendi taraflarında hayırlı işlerde istihdam etmeleri gerekir. Mesela, Dünyayı sevmek, nefsani arzular için olursa kötü, Allah için olursa güzeldir.

     

    NEFİS TERBİYESİ 3

    Cenab-ı Hak Kur’an’da bir kısım insanların “heva”larını ilah edindiğini bildirir:

    { أرأيت من اتخذ إلهه هواه أفأنت تكون عليه وكيلا }

    Hevasını ilah edineni gördün mü?

    Furkan: 43

    Peygamberimiz asv’da şöyle buyurmuştur:

    وروي عن أبي أمامة رضي الله عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم

    ما تحت ظل السماء من إله يعبد أعظم عند الله من هوى متبع    

     رواه الطبراني في الكبير وابن أبي عاصم في كتاب السنة      

    Ebu Ümame ra’den peygamberimizin asv şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

    Allah katında, semanın gölgesi altında tapınılan (batıl) ilahlar içerisinde, kendine tabi olunan hevadan (nefsani arzulardan) daha büyüğü (gazap edileni) yoktur.

    Taberani, İbn Ebi Asım

    “İlah” mabud, tapınılan, emrettiği yapılan, yasaklarından da kaçınılan manasına gelir. Bir insan Allahın emir ve nehiylerine değil de, nefsin isteklerini yerine getirir, emrettiğini yapar, nehyettiğinden kaçınırsa nefsini ilah edinmiş olur. Üstad Bediüzzaman “Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder. Hattâ mevhum bir Rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder” der. (Ramazan risalesi.)

    Küfrün ve günahların temelinde nefis ve nefsani arzular vardır. Peygamberimiz döneminde olsun günümüzde olsun, İslam’ın hak din olduğunu bildiği halde iman etmeyen Yahudiler, hristiyanlar ve Ebu cehil gibi şahsiyetler hased, kibir, ucub, lezzetlere düşkünlük gibi nefsani hastalıklar yüzünden küfre gitmişlerdir.

    Mümin Allaha itaat etmek ve rububiyet dava eden nefisle mücadele etmekle mükelleftir. Eğer her işinde Allahın emirlerine değil de nefse uyarsa küfre girmez, fakat onun bu haline “şirki hafi” demek mümkündür. Peygamberimiz asv bu yüzden riyayı “şirki hafi” olarak nitelendirmiştir. Veliler de “Maksudun ne ise mabudun odur” ve “Seni Allah’dan alıkoyan her şey puttur” demekle buna işaret etmişlerdir.

    Nefsin bu şerir ve tehlikeli halinden dolayı Kur’an ve sünnet, müminleri nefse karşı uyarmış, nefisle mücadeleyi cihadı ekber olarak nitelendirmiştir.

    فإن الجنة هي المأوى وأما من خاف مقام ربه ونهى النفس  عن الهوى }

    Artık kim azmış ve dünya hayatını tercih etmişse, Şüphe yok ki onun varacağı yer cehennemdir. Ama Rabbinin huzurunda durmaktan korkmuş ve nefsini kötü arzulardan men etmiş kimseye gelince, Şüphe yok ki onun sığınacağı yer cennettir.

    Naziat: 38-41

     

    عن  جابر قال رسول الله  صلى الله عليه وسلم

     قدمتم خير مقدم من  الجهاد الأصغر إلى الجهاد الأكبر  قالوا وما قال مجاهدة العبد لهواه

    الديلمي

    Cabir ra’den rivayet edimliştir:

    (Peygamberimiz cihaddan dönen sahabelerine) “Hayırlı bir dönüşle küçük cihaddan, büyük cihada döndünüz” buyurdu. (Büyük cihad) nedir? Dediler. Peygamberimiz “Kulun nefsani arzularıyla yaptığı cihaddır” buyurdu.

    Deylemi

    فضالة بن عبيد قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم :  في حجة الوداع الا أخبركم بالمؤمن من أمنه الناس على أموالهم وأنفسهم والمسلم من سلم الناس من لسانه ويده والمجاهد من جاهد نفسه في طاعة الله والمهاجر من هجر الخطايا والذنوب

    Fudale b. Ubeyd peygamberimiz asv’ın veda haccında şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    Size mü’mini haber vereyim mi? (Mü’min) insanların mal ve canları konusunda kendisine güvendikleri kimsedir. Müslim de dilinden ve elinden insanların selamette kaldığı kimsedir. Mücahid, Allaha itaat hususunda nefsiyle cihad eden kimsedir. Muhacir de hata ve günahlardan hicret eden kimsedir.

    Ahmed, Taberani

     

    ابن عباس قال قال رسول الله  صلى الله عليه وسلم

     أعدى عدوك   نفسك التي  بين جنبيك    

    İbn Abbas ra peygamberimiz asv’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

    Senin en büyük düşmanın iki yanında duran nefsindir.

    Beyhaki, Deylemi

     

    عن أبي هريرة أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال

      حجبت النار بالشهوات وحجبت الجنة بالمكاره

    Ebu Hureyre ra peygamberimiz asv’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

                Cehennem şehvetlerle (nefsin hoşuna giden şeylerle) perdelendi, gizlendi, cennette nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle perdelendi.

    Buhari, Müslim

    İnsanın iç alemi büyük bir memlekete benzer. Bu memleketin hükümdarı Allaha iman ve itaat eden kalptir. Akılda onun veziridir. Vucuttaki azalar ve ruhun latifeleri bu kalp dediğimiz hükümdarın raiyeti –askerleri, memurları, işçileri- durumundadır.(2) Bu alemdeki nefis (veya heva) ise serkeş, iktidarı ele geçirmek isteyen bir asi durumundadır. Hükümdar Kalp, veziri aklın da yardımıyla, raiyeti arasında adaleti sağlamak, onları isti’dat ve kabiliyetlerine göre idare etmek, aynı zamanda iktidarı ele geçirerek anarşi ve teröre sebep olan nefse karşı mücadele etmek mecburiyetindedir.  Ne zaman nefs iktidarı ele geçirir ve uluhiyetini ilan ederse, insanın iç aleminde denge bozulur ve fesat meydana gelir. (Nefsin iktidarı ele geçirdiği zaman yapacağı icraatları şu ayet çok güzel tasvir eder: “Hükümdarlar bir şehri istila ettikleri zaman orasını harap ederler ve halkının şerefli kimselerini zillete düşürürler. Neml: 34)

    İç alemdeki memlekete verilen isim, bu memleketteki iktidarın değişmesine göre değişir. Nefs kalbi yener ve memlekete hakim olursa “Nefsi Emmare”, eğer ikisi de yenişemez, kah biri, kah diğeri memlekete hakim olursa “Nefsi Levvame”, Kalp nefsi mağlub eder ve meşru dairede kalmaya ikna ederse ve memleketi Allahın emirleri doğrultusunda idare ederse, bu memlekete “Nefsi Mutmainne” memleketi denilir.

                Kalbin, vezir aklın da sayesinde nefse galip gelebilmesi için en mühim üç şart vardır; İlim, imanın güçlenmesi ve ibadetler. İlim sayesinde kalp kendini yaradan Allah’ı, kendini ve vazifelerini, yardımcılarını, nefsi ve nefsin hilelerini, yardımcılarını ve onunla nasıl mücadele edeceğini öğrenir. Elde edeceği kuvvetli imanla nefse karşı en büyük gücü elde etmiş olur. Namaz, oruç, Kur’an tilaveti, tefekkür, zikir, dua, istiğfar ve benzeri İbadetlerse, kalbe manevi feyzlerin ve yardımların gelmesine vesiledirler.

    Eğer bu üç alanda kalp olgunlaşırsa nefse kolaylıkla galip gelebilir.

    (1)Kenzül Ummal: hn: 1205

     (2) Bir hadiste şöyle buyrulmuştur “Kalp hükümdardır ve onun askerleride vardır. Hükümdar ıslah olursa askerleride ıslah olur, Hükümdar bozulursa askerleride bozulur.” Kenzül Ummal: hn: 1205

  4. Herzaman Bi terken hatun varmış selçuklu da Osmanlı da nerden nereye gelmiş koskoca devlet Allah tan devlet için kendini dahi feda eden başulu analar da her daim olmuştur

  5. Her nasıl devam edecekseniz edin ama şu alenen kesme, biçme sahnelerini lütfen göstermeden yaparsanız yapın. Hiç hoş değil. İster istemez bilinçaltına işlenir gençlerin. Dogru bulmuyorum. Biri dur desin artık. Diriliş dizisinde de benzer sahneler oldu, çok zararli olduğunu düşünüyorum.

  6. Bu filmi tek bozan kavga sahnelerinde kameraman filmin icine ediyo zaten adamlar guzelce dövüşüyo ne demeye kamerayı salliyosun görüntü izlenmez hale geliyo.

  7. Senarist , Yapımcı ,yönetmen kısacası tüm ekip … Size sesleniyorum kadro değişmemeli ne olursa olsun. bu diziyi sırf oyuncular için izleyenler bile var ve eminim ki bütün seyirciler bu durum karşısında üzgün ve bazıları diziyi bırakma taraftarı . bende şunu eklemek istiyorum bu dizi hayatım boyunca izlediğim en iyi yapım bu durumu lütfen kadroyu yenileyerek değiştirmeyin biz Sultan Melikşah ve oğullarını izlemek istiyoruz . Biz melikşahtan sonra tahta sırasıyla Berkyaruk ,Tapar ,Mahmut ve Sencerin geçiceğini düşünüp hayal ederken siz olayı başa sardınız lütfen seyircinin zevki üzerine tekrar senaryoyu gözden geçirip aynı kadro ile 2 . sezona bomba gibi gelin sizdende umutu kesmeye başladım(k) …

  8. Dizi 10 numarayken bütün oyuncuları değiştirmek nedir ya. Her oyuncu rolünü en iyi şekilde yapıyor. Biz bu kadroyla en az 3 sezon istiyoruz duyun bizi bu kadar insanı kırmayın. Eger bu kadroyu değiştirirseniz gelecek sezon bu reytingleri mumla ararsınız çok fazla kişi izlemeyi BIRAKIR.

  9. Tamam tarihte melikşah 38 yaşında ölüyor ama bir sezon daha oynayabilir bence o bir sezonda dizi zirveye ulaşacaktır şu an zirvede zaten ama altın çağını yaşar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu